27 Tem KIRAATHANE Mİ, KAHVEHANE Mİ?
KIRAATHANE Mİ, KAHVEHANE Mİ?
Türk toplumundaki erkek kesimin uğrak yeri olan kıraathane’nin ne anlama geldiğini, yoldan geçen 13-14 yaşlarında bir çocuğu durdurup sorsak, babasının akşamları oyun oynamak için gittiği yer olarak anlatır. Gerçekten de bu çocuğa hak vermemek olmaz.
Ama öyle değil midir? Pek çoğumuzun, özellikle de akşamları gidip oyun oynadığı, sohbet ettiği yerin ta kendisi.
Genellikle köy yerleri ve küçük kasabalarda kıraathaneler; insanların toplanma yeri, birbirleri ile sohbet ettikleri, tarla ya da çiftliklerinden çalışma bitiminde dönüp uğradıkları,oyun oynadıkları, yorgunluğunu atmak için cay içtikleri yerdir. Azınlığı oluşturan bazı kimselerin de gazete, kitap okuduğu yerdir.
Nüfusu daha kalabalık olan yerlerdeki kıraathaneler, genelde insanların oyun oynadıkları, iş dönüşünde kendilerine göre buhranlarını giderdikleri, arkadaşları ile buluştukları, maç ya da film seyrettikleri, zamanlarının belli kısımlarını arkadaşları ile paylaştıkları yerlerdir.
Semt kıraathaneleri genellikle aynı semtte, mahallede oturan insanların kendilerine göre en fazla huzur aldıkları, birlikte daha iyi zaman geçirdikleri yerdir
Aslında kıraathanenin ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. Bilmeyen ya da hatırlayamayanlar için kıraathane kelimesinin, Türk Dil Kurumu sözlüğündeki anlamını verelim:
“Müşterilerinin okumaları için gazete ve dergi bulunduran geniş, temiz ve iyi döşenmiş kahvehane
Yaşayan atalarımız ve yazılı kaynaklardan edinilen bilgilere göre; bu tür yerler zaman öldürmek için değil karşılıklı fikir alışverişi ve kitap okumak için açılmış yerlerdi. Memleketin ileri gelenleri, makam ve mevki sahipleri, kahvehaneden çıkmazdı. Ünlü edebiyatçımız Sait Faik Abasıyanık’ın kıraathaneye bakış açısını ve onu nasıl anlattığına bakalım:
“Kıraathaneye gitmemiş bir üniversitelinin tahsilini yarım sayarım. Bu dekansız, doçentsiz, bütçesiz, fakültesiz, tamamen muhtar üniversitelerin tavla şıkırtıları arasında ?gören bir göz?, ?işiten bir kulak? bir memleketin nabzını tutabilir” Büyük edebiyatçı Sait Faik ekliyor:
“Severim kıraathaneleri. Bir ihtiyar gözlüğünü takmıştır. Ötekisi elinden bir türlü gazeteyi bırakmayana içerlemektedir. İki yaşlı-başlı adam, çocuklar gibi olmuş, domino oynamaktadır. Üç kişi hiç aklınıza bile gelmeyen bir siyasal düşüncededir. Bir küçücük, sizin dikkatinizi bile çekmeyen bir haberden neler de neler çıkarılır Yarabbi! Sonra birdenbire hiç ummadığınız birinin karaborsayı nasıl ortadan kaldıracağını anlatışına dalarsınız. Düşünceleri önce size gülünç gelir. Sonra: Hani hiç de yanlış değil, dersiniz. Soğuk, temiz, beyaz mermerli, ince belli çay bardaklı, mavi, sarı, turuncu fincanlı, köylü zayıf garsonlu, sarı yüzlü ocakçılı İstanbul kıraathaneleri ! İstanbul’u, İstanbul halkını, derdini, beğenisini, bilgisini, becerikliliğini sinemalardan, yılışık, ciddi tiyatrolardan, dahası, evlerden daha çok siz temsil ediyorsunuz. Siz birer tembel yatağı değil, birer bağımsız üniversitesiniz. Üniversiteden daha bağımsızsınız.”
Bu satırları okuyunca insanın kendisini kıraathaneye atası geliveriyor. Girince de içeri, adının kıraathane kendisinin KAHVEHANE olduğunu hemen fark ediyor, bu işte bir yanlışlık var ama nerde, kimde diye sormak zorunda kalıyoruz!
Artık buralarda hükümetler devrilip hükümetler kuruluyor. Bir başka ülkeye savaş açılıyor, barış anlaşmaları imzalanıyor. Eğitim, güvenlik politikaları belirleniyor. Netice alınamayacağı bilindiği halde futbol, din, sanat, spor, siyaset, ekonomi üzerine ateşli konuşmalar yapılıyor.
Görüldüğü üzere kıraathaneler anlamının çok uzağında kalmış ve artık kahvehane olmuş. Tıpkı diğer pek çok yerde olduğu gibi hem görsel, hem de işlevsel olarak şekil değiştirmiş durumda.
Günümüzde, her mahallede, her sokakta birer tane hatta birden fazla kahvehane var. Bin 500 kütüphanenin bulunduğu ülkemizde, kesin olmamakla birlikte yaklaşık 450 bin tane kahvehane var.
Sait Faik Abasıyanık’ın kıraathaneye bakış açısını aktarırken insanın kendisini kıraathaneye atası geliyor demiş ve eklemiştik, “bu işte bir yanlışlık var ama nerde”, belki de bu işte iki yanlışlık var!
Bu yazı Ispartam, Manşet ve Haber gazetelerinde yayınlanmıştır.
Av. Egemen Tanyıldız
E-Posta: av.tanyildiz@hotmail.com
Yorum Yok