27 Tem SOSYAL MEDYA VE HUKUK
Kişiler ve topluluklar arasındaki bilgi akışı, internetin hayatımızdaki rolünün artmasıyla artık çok hızlı bir biçimde gerçekleşebilmekte, anlık olarak üretilen içerikler sosyal medya üzerinden hızlı bir biçimde paylaşılabilmektedir. Kişiler; Facebook, Twitter, Youtube vb. sistemler aracılığıyla gündelik hayatlarının ayrıntılarını herkesle paylaşmakta, gerçek yaşantılarının yanında yarattıkları bir online hayat ile kendilerini tanımlamakta ve belki de varolmaktadırlar.
Özellikle son 4-5 senedir hayatımızda ciddi anlamda kendine yer bulan sosyal medya kavramı önce arkadaşlık ilişkilerini, ardından kalıcı bir biçimde ‘haber alma-verme’ biçimlerimizi değiştirdi. Daha önce sadece bireysel tehdit gibi olaylarla gündeme gelen “Facebook paylaşımları” ve “tweet” ile işlenen suçların kapsamı da bazı toplumsal olaylar sırasında değişti, etki alanı genişledi.
Peki sosyal medyanın ayrılmaz parçalarından olan Youtube, Facebook ve Twitter’da yazılan yazıların, paylaşılan görsellerin hukuktaki yeri ve karşılığı nedir?
Söz konusu durumu iki ayrı başlıkta ele alabiliriz: Birincisi bu sitelerde paylaşılan bilgi ve verilerin davalarda delil olma niteliği; diğeri ise yine bu sitelerde yapılan paylaşımların suç oluşturması hali.
01.10.2011′de yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK <İspat hakkı> başlığını taşıyan 189/2.maddesinde; <hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz> hükmü ile açıkça hukuka aykırı olarak elde edilmiş delilerin ispat gücü olmayacağı kabul edilmiştir. Yani bu tip sitelerde ilgilinin rızası olmadan ya da yasal bir altyapısı olmadan elde edilen deliller, delil niteliğinde olmayacak ve mahkemece dikkate alınmayacaktır. Bir başkasının şifresini ele geçirerek sitenin içeriğinden bilgiler almak, “hacker” bir diğer adıyla bilgisayar korsanlığı yapmak suretiyle şahsî bilgisayarlara izinsiz olarak giriş yapılarak elde edilen veriler delil olmayacaktır. Bu durum hukuk dünyasında “ yasak ağacın meyveleri olarak” tabir edilir ve hukukta yeri yoktur.
Ancak; kişinin herkesin görebileceği ve ulaşmak için yasa dışı bir yol izlenmesine gerek olmayacak şekilde alenen yaptığı paylaşımlar, yazılar, videolar ve fotoğraflar mahkemede delil olmaktadır.
Sosyal paylaşım sitelerindeki paylaşımların suç oluşturup oluşturmayacağı ile ilgili olarak ise, bu konuda yürürlükteki mevzuat açısından tek kaynak; 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’dur. 5651 sayılı Kanun, bazı suçlara konu yayınlara erişimin engellenmesi ile ilgili düzenleme öngörmektedir. Ancak sosyal medyanın günümüzde eriştiği etkinliğine ve ortaya çıkan hukuksal sorunlara tam anlamıyla yanıt verdiğini söylemek güçtür. Sosyal medya ile ilgili yasal düzenlemeler sadece iç hukukla değil; internetin özelliği gereği uluslararası sözleşmelerle çözülmeye muhtaçtır.
Sosyal paylaşım sitelerinde hakaret, tehdit gibi suçların işlenmesi halinde uygulanacak yasal prosedür; mevcut durum itibariyle genel hukuk ilkeleri, Anayasa ve Ceza Hukuku izlenerek çözülmektedir. Hakaret suçunun basit hali TCK 125. maddede tanımlanmıştır ve cezası da iki yıla hapis veya adli para cezası olarak belirlenmiştir. Bunun dijital ortamdaki karşılığı, anlık mesajlaşma programlarında sesli ve görüntülü programlarla yapılan görüşmelerdeki hakarettir. Böyle bir durumda izlenilmesi gereken yöntem; hakarete uğrayan kişinin savcılığa suç duyurusunda bulunmasıdır. Eğer suç işleyen kişinin kimliği belliyse ve kişi inkar etmiyorsa adli süreç işlemeye başlayacaktır. Ancak; inkar söz konusu olursa IP bilgilerinin tespiti gerekmektedir. Gerek bu durumda gerekse kimliğin hiç belli olmadığı durumda savcılık bağlantı bilgilerinin tespiti için Adalet Bakanlığı kanalıyla sosyal paylaşım sitesinden bilgi talep etmektedir. Bu aşamada ise bazı yasal ve teknik nedenlerle sancılı süreç başlamaktadır. Adli süreç oldukça uzun bir zaman alabildiği gibi iddia edilen hakaretin kaynağına ulaşılamaması halinde takipsizlikle de sonuçlanabilmektedir.
Sosyal paylaşım siteleriyle ilgili olarak yasal boşluk adli makamları da oldukça zorlamakta ve zaman zaman mağduriyetlere yol açabilmektedir. Bu bağlamda TBMM konuyu gündeme almış durumda. Yani sosyal medya ilk kez Anayasa’ya giriyor. Parlamento’daki tüm siyasi partilerin üzerinde anlaştığı Anayasa’nın 48 maddesi arasında, ‘’İnternet’’ de bulunuyor. İlgili maddeye ‘’İnternet aracılığıyla yapılan haberleşmenin gizliliği esastır.’’ hükmü konuldu. Yeni Anayasa maddesi yürürlüğe girerse internet düzenlemesi şöyle olacak:
‘’Herkes bilgiye, internete ve diğer elektronik iletişim ortamlarına serbestçe erişim hakkına sahiptir. Devlet, bu hakkın etkin ve adil biçimde kullanılması için gerekli düzenlemeleri yapar. İnternet aracılığıyla yapılan haberleşmenin gizliliği esastır ve herkes paylaştığı kişisel verinin korunmasını, düşünce ve kanaatlerinin gizliliğine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
İnternet ve diğer elektronik iletişim ortamlarına erişim hakkı özel yaşam ve aile yaşamının gizliliği ile kişisel verilerin korunması, haberleşme özgürlüğü, bilgiye erişim hakkı, düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü ve sözleşme özgürlüğüne, çocukların cinsel sömürüye karşı korunmasına ilişkin anayasal esaslar dikkate alınarak kanunla düzenlenir.’’
Sosyal medyanın Anayasa’da yer almasından sonra yasa ve yönetmeliklerle de ayrıntılı bir şekilde düzenlenmesinin önü açılmış olacaktır. Böylece bu konudaki tereddütlerin de kesin olarak giderilmesi sağlanmış olacaktır.
Avukat
Egemen TANYILDIZ
Yorum Yok