27 Tem MİMARİ ESERLERİN GÖSTEREMEDİKLERİ
Bir ülkenin hatta şehrin kültürü, geçmişteki gelenekleri, yaşayış tarzı,coğrafi yapısı ve iklimi gibi etkenler, oranın mimarı yapısını da derinden etkiliyor.
Örneğin Anadolu Selçuklu ile Osmanlı mimarisi arasında farklılık olduğu açıktır. Yine Bodrum ile Şanlıurfa arasında da yapısal anlamda ciddi farklılıklar gözle görülmektedir.
Günümüzde de bazı ülkelerin eserleri, kendileriyle özdeşleşmiştir. Çin mimarisi, Rus mimarisi, Japon mimarisi ve hatta geçmişten Roma mimarisi gibi…
Bazen de mimari eserler o şehrin ya da ülkenin kültürünü etkiler. Hatta bazen simgesi haline gelir.
Paris dendiğinde aklınıza gelen ilk üç şeyi sıralayın desek; bunlardan birisi Eyfel Kulesi olur.
Yine benzer bir şekilde Pizza Kulesi ile İtalya, New York ile “Özgürlük Anıtı” birbirleriyle özdeşleşmişlerdir.
Ancak Türk mimarisi denince ne yazık ki zihnimizde net bir görüntü oluşmaz. Yine kültürün, tarihin ve medeniyetin başkenti olan İstanbul’a gelince şöyle bir durup kalıyoruz. Dünyanın en büyük ve en eski şehirlerinden biri olan İstanbul’un kesin olarak belirlenmiş bir simgesi yok. Kimi Ayasofya’yı , kimi Süleymaniye Camii’ni, kimi Galata Kulesi’ni, kimi de Kız Kulesi’ni örnek gösterir. Ama ne yazık ki bir fikir birliği yoktur.
Durum böyle iken, dünyanın en büyük mimarlarından birisi olan Mimar Sinan’ın torunları olarak, yurt dışına gidip, gittikleri yerlerin en zor ve güzel eserlerine imza atan mühendis ve mimarları yetiştiren bu topraklar markalaşmayı fazlasıyla hak ediyor.
Böyle eserlerin ya da mimari anlayışların, o ülkeyi – şehri markalaştırıp, ciddi bir turizm geliri oluşturmasının yanı sıra, yaşayanlar için de estetik bir güzellik getirdiği ve yaşama sevinci kattığı da açıktır
Yeryüzünün en köklü uygarlık birikimine sahip ülkelerinden birisi olarak, yaratıcı ve yetenekli mühendisleri ve mimarlara da sahip olduğumuzu düşünürsek, bu dileğimiz hiç de zor değil gibi görünüyor.
Bu yazı, İnşaat Dergisinde ve Oluşum gazetesinde yayınlanmıştır.
Av. Egemen TANYILDIZ
av.tanyildiz@hotmail.com
Yorum Yok